Benden mi çıktı şimdi bu? Bende böyle bir hikaye yok ki? Bu nereden geldi?
Judith Malika Liberman ve Yeşim Cimcöz'ün herkese açık olarak yürüttükleri 13 günlük yazma maratonunun son gününde benden çıkan hikaye bana bunları hissettirince yazmaya, uydurmaya devam etmek istedim.
Yeşim Cimcöz dedi ki:
"Bir hayvan seçin. Bu hayvanı araştırın hatta. Karakteriniz bu hayvanın özelliklerini taşıyan bir insan olacak. Bir mekan seçin. Bir ruh hali seçin; yazının sonunda bu ruh halinin tam tersi hakim olsun. Bir nesne, bir koku, bir ses seçin. Ve bir cümleniz olsun."
Koyun! Aklımdan ilk geçen hayvan koyun oldu. Sürü psikolojisi ile ilgili yazacağım hissine kapılsam da internette koyunların özelliklerini araştırmaya başladım. Doğduğum sene koyun yılıymış; en son 2015'te koyun yılını yaşamışız. Olay 2015'te geçebilir ve karakter benimle aynı yaşta olabilir. Koyunlar sosyal hayvanlar, iletişim becerileri çok yüksek. Eşcinsel koyun oranı %8'miş; hayli yüksek. Yüz hafızaları çok gelişkinmiş, arkadaşlarını asla unutmazlarmış. Kendine iyi gelecek otu bulup yermiş; kendi kendinin şifacısıymış. 320 derece görüş açısı varmış ama derinlik algısı zayıfmış. Koyun mükemmel bir hayvan!
Sahile giderken çok beğendiğim 3 katlı bir ahşap ev var. Yıllardır boş, eskiden ana okulu olarak kullanılmış bir süre. Mekan orası olsun.
Kaygılı başlasın hikaye; sona doğru güvende ve gevşemiş hissedelim.
Bir flüt, kurabiye kokusu, çıngırak sesi...
Cümlem de "Bundan öğrenmem gereken ne var?"
Başlıyorum... Öhöm öhöm...
Nisan 2015
Koray 24 yaşına iki ay önce girdi. Kıvırcık, gür saçları var; başının etrafını saran bir bulut gibi. Aklı da bulutlarda sanki bugün, yürüdüğü caddenin pek de farkında değil.Sanki biri onun peşinden geliyormuş gibi bir his var içinde Bağdat Caddesi'ne çıktığından beri. Dönüp bakmayı paranoyakça bulsa da tedirginlik de yok değil. Marketin manav tezgahındaki kuzukulağına mıknatıs gibi çekiliyor. En son ne zaman yediğini hatırlamadığı kuzukulağına karşı müthiş bir açlık duyuyor. Tezgahtaki demetten bir yaprak koparıp ağzına atıyor. Uzun uzun çiğnerken içinde yükselen tedirginlikle başını baykuş gibi arkasına çeviriveriyor. Kalabalık denebilecek caddede yüzünü gördüğü ilk kişi ile göz göze geliyor. O adam da tam o anda Koray'a mı baktı? Tanıyor mu ya bu adamı? Adam geçip gitti ama Koray'ın içinde bir tanışıklık hissi yapıştı kaldı. Yüzleri kolay kolay unutmaz Koray, kesin bir yerde tanıştılar ama nerede? Arkadaşının arkadaşı? Bir sergide mi denk geldiler acaba? Hiçbir şey tesadüf olamaz Koray'ın inanışına göre... Bundan öğrenilmesi gereken ne var?
Aşinalığın kaynağını ararken cadde boyunca yürümeye devam etti. Yıllardır boş duran ahşap köşkün bahçe kapısında ayağı tökezledi. Koray anaokuluna bu köşkte gitmişti. Küçük bir bahçesi vardı, pek dışarı çıkarmazlardı onları. Giriş katta oyun sınıfları ve yemekhane, üst katta da öğle uykusu için yatakhane vardı. Öğle uykusuna yatmayı sevmezdi Koray. Diğer çocuklar ona kötü şakalar yaparlardı. Kız çocuklarının oyuncakları daha çok ilgilisini çekiyordu. Diğer çocuklar, kendilerine benzemeyenin kokusunu hemen almışlardı. İlk başta sadece sözlü taciz varken kısa sürede uykusunda Koray'a ruj sürmeye, yatağına koparılmış bebek kafaları koymaya, ufak ufak itip kakmaya başlamışlardı. Bunu hak edecek ne yaptığını anlamakta zorlansa da dışlanmayı ve zorlanmayı hissedebiliyordu.
Kızlardan birinin doğumgünüydü. Etraf pespembe ve bebeklerle süslenmişti ki bu Koray'ı mutlu etmişti. Doğumgünü pastasın ortasında bir bebek vardı, etekleri pastadan yapılmıştı; mükemmeldi. Yemekhaneyi sıcacık bir kurabiye kokusu sarmıştı. Kızın doğumgünü için bir palyaço getirilmişti, şapkasında çıngıraklar vardı. Palyaço flütüyle eğlenceli bir şarkı çalarken arada bir kafasını iki yana sallayarak çıngıraklarıyla ritim tutuyordu. Koray'ın o zamana kadar gördüğü en güzel doğumgünüydü.
Palyaçonun kaldığı melodiyi ıslığıyla tutturdu. çıngırakların girdiği yerde parmaklarını şıklatıyordu. Palyaço diğer çocukların onu dışladığını, kızların da onu aralarına almadığını fark eden tek kişi olmuştu o gün. Pasta kesildikten sonra tüm çocuklar oyuna dalınca pastanın ortasındaki bebeği Koray'a uzatıp dans ettirmişti. Bir süre beraber bu bebekle oynadıklarını hatırlıyordu. Adamın ağzı abartılı şekilde kırmızıya boyanmış olsa da... Ah be... Göz göze geldiği adam! Palyaço muydu ya o adam?
Judith Malika Liberman ve Yeşim Cimcöz'ün herkese açık olarak yürüttükleri 13 günlük yazma maratonunun son gününde benden çıkan hikaye bana bunları hissettirince yazmaya, uydurmaya devam etmek istedim.
Yeşim Cimcöz dedi ki:
"Bir hayvan seçin. Bu hayvanı araştırın hatta. Karakteriniz bu hayvanın özelliklerini taşıyan bir insan olacak. Bir mekan seçin. Bir ruh hali seçin; yazının sonunda bu ruh halinin tam tersi hakim olsun. Bir nesne, bir koku, bir ses seçin. Ve bir cümleniz olsun."
Koyun! Aklımdan ilk geçen hayvan koyun oldu. Sürü psikolojisi ile ilgili yazacağım hissine kapılsam da internette koyunların özelliklerini araştırmaya başladım. Doğduğum sene koyun yılıymış; en son 2015'te koyun yılını yaşamışız. Olay 2015'te geçebilir ve karakter benimle aynı yaşta olabilir. Koyunlar sosyal hayvanlar, iletişim becerileri çok yüksek. Eşcinsel koyun oranı %8'miş; hayli yüksek. Yüz hafızaları çok gelişkinmiş, arkadaşlarını asla unutmazlarmış. Kendine iyi gelecek otu bulup yermiş; kendi kendinin şifacısıymış. 320 derece görüş açısı varmış ama derinlik algısı zayıfmış. Koyun mükemmel bir hayvan!
Sahile giderken çok beğendiğim 3 katlı bir ahşap ev var. Yıllardır boş, eskiden ana okulu olarak kullanılmış bir süre. Mekan orası olsun.
Kaygılı başlasın hikaye; sona doğru güvende ve gevşemiş hissedelim.
Bir flüt, kurabiye kokusu, çıngırak sesi...
Cümlem de "Bundan öğrenmem gereken ne var?"
Başlıyorum... Öhöm öhöm...
Nisan 2015
Koray 24 yaşına iki ay önce girdi. Kıvırcık, gür saçları var; başının etrafını saran bir bulut gibi. Aklı da bulutlarda sanki bugün, yürüdüğü caddenin pek de farkında değil.Sanki biri onun peşinden geliyormuş gibi bir his var içinde Bağdat Caddesi'ne çıktığından beri. Dönüp bakmayı paranoyakça bulsa da tedirginlik de yok değil. Marketin manav tezgahındaki kuzukulağına mıknatıs gibi çekiliyor. En son ne zaman yediğini hatırlamadığı kuzukulağına karşı müthiş bir açlık duyuyor. Tezgahtaki demetten bir yaprak koparıp ağzına atıyor. Uzun uzun çiğnerken içinde yükselen tedirginlikle başını baykuş gibi arkasına çeviriveriyor. Kalabalık denebilecek caddede yüzünü gördüğü ilk kişi ile göz göze geliyor. O adam da tam o anda Koray'a mı baktı? Tanıyor mu ya bu adamı? Adam geçip gitti ama Koray'ın içinde bir tanışıklık hissi yapıştı kaldı. Yüzleri kolay kolay unutmaz Koray, kesin bir yerde tanıştılar ama nerede? Arkadaşının arkadaşı? Bir sergide mi denk geldiler acaba? Hiçbir şey tesadüf olamaz Koray'ın inanışına göre... Bundan öğrenilmesi gereken ne var?
Aşinalığın kaynağını ararken cadde boyunca yürümeye devam etti. Yıllardır boş duran ahşap köşkün bahçe kapısında ayağı tökezledi. Koray anaokuluna bu köşkte gitmişti. Küçük bir bahçesi vardı, pek dışarı çıkarmazlardı onları. Giriş katta oyun sınıfları ve yemekhane, üst katta da öğle uykusu için yatakhane vardı. Öğle uykusuna yatmayı sevmezdi Koray. Diğer çocuklar ona kötü şakalar yaparlardı. Kız çocuklarının oyuncakları daha çok ilgilisini çekiyordu. Diğer çocuklar, kendilerine benzemeyenin kokusunu hemen almışlardı. İlk başta sadece sözlü taciz varken kısa sürede uykusunda Koray'a ruj sürmeye, yatağına koparılmış bebek kafaları koymaya, ufak ufak itip kakmaya başlamışlardı. Bunu hak edecek ne yaptığını anlamakta zorlansa da dışlanmayı ve zorlanmayı hissedebiliyordu.
Kızlardan birinin doğumgünüydü. Etraf pespembe ve bebeklerle süslenmişti ki bu Koray'ı mutlu etmişti. Doğumgünü pastasın ortasında bir bebek vardı, etekleri pastadan yapılmıştı; mükemmeldi. Yemekhaneyi sıcacık bir kurabiye kokusu sarmıştı. Kızın doğumgünü için bir palyaço getirilmişti, şapkasında çıngıraklar vardı. Palyaço flütüyle eğlenceli bir şarkı çalarken arada bir kafasını iki yana sallayarak çıngıraklarıyla ritim tutuyordu. Koray'ın o zamana kadar gördüğü en güzel doğumgünüydü.
Palyaçonun kaldığı melodiyi ıslığıyla tutturdu. çıngırakların girdiği yerde parmaklarını şıklatıyordu. Palyaço diğer çocukların onu dışladığını, kızların da onu aralarına almadığını fark eden tek kişi olmuştu o gün. Pasta kesildikten sonra tüm çocuklar oyuna dalınca pastanın ortasındaki bebeği Koray'a uzatıp dans ettirmişti. Bir süre beraber bu bebekle oynadıklarını hatırlıyordu. Adamın ağzı abartılı şekilde kırmızıya boyanmış olsa da... Ah be... Göz göze geldiği adam! Palyaço muydu ya o adam?
Yorumlar
Yorum Gönder